Özel arabalar serisinde baktım da pek Fransız modellere yer vermemişiz. Bu sebepten dolayı sizinle gelmiş geçmiş en özel Fransız otomobili olan . Citroen DS hakkında konuşalım.
Aslında Citroen çok yenilikçi bir markadır. Hatta adında bile yenilik vardır. Citroen adının nereden geldiğini farlı bir videoda konuşalım. Bu videoda Citroen’in zamanın çok ötesindenden gelmiş olan modeli Citroen DS’i konuşalım.
Bu otomobil o kadar özel bir modeldir ki artık Citroen’in premium modelleri bu otomobilin model adı ile çıkıyor. DS Automobiles markası altında DS7 ve DS9 modellerinin sıradan birer Citroen modeli olmadığını kabul edersiniz diye tahmin ediyorum.
1935 yılı Citoren için çok çalkantılı bir yıldı. Markanın kurucusu ve ceosu Andre Citroen vefat etmişti ve marka iflas etmişti. Citroen’den en fazla alacaklı olan tekerlek üreticisi Michelin bir anda kendisini Citroen’i kontrol ederken bulmuştu. Pierre abimizin eşliğinde 2 devrim niteliğindeki araba projesine başlamışlardı.
Bunlardan ilki Toute Petite Voiture ismindeki küçük modeldi. Evet, tipinden tanıdınız değil mi bu arabayı? Bu otomobil Citroen 2CV’nin dedesi oluyor.
İkincisi ise Voiture a grande diffusion’du. 2CV’den daha büyük bir modeldi. Her 2 otomobilin gelişim süreci de Fransa’nın 1940’taki işgali nedeniyle yarıda kesilmişti. Citroen’in fabrikaları ise işgalci Nazilere eşyalarını taşıyabilmeleri için kamyonlar üretmeye başlamıştı.
Citroen DS Modelleri
Citroen’in lideri Pierre abimiz eşliğinde kamyon üretimi yavaşlatılıyor ve araçlar zaman zaman sabote ediliyordu.
Savaş sonrası marka Toute Petite Voiture modelini yani ilk modelinin üretimini önceliklendirmişti. Zaten 2CV modelinin tanıtımı da 1948 yılında gerçekleşmişti. Bu araçtan gelen gelir ile marka 2. modelinin üretimini finanse etmek istiyordu.
2CV modeli belirli bir bütçe için güvenilir araba üretme konusunda ustalık eseri olmuştu. Citroen mühendisleri bu otomobil üzerindeki bilgi ve deneyimlerini ikinci modele aktarmak için otomobilden geri dönüşleri topluyorlardı.
Michelin, Citroen mühendislerini çok istekli görüyordu. Aynı zamanda mühendislerin çok yenilikçi bir model yapmak istediğini de bildiği için markanın mühendislerini motive etmeye çalışıyordu.
Citroen mühendisleri yeni büyük otomobilde 2CV’deki süspansiyonları kullanmak istemişler ancak savaş sonrası Fransanın yollarında hızlı kulllanım sırasında büyük bir araç bu süspansiyonlar ile yumuşak bir sürüş imkanı vermiyordu. Aynı zamanda virajları da bu süspansiyonlar ile hızlı almak imkansızdı.
Savaş sırasında Citroen mühendislerinin bir şeyler deneme ve geliştirme fırsatı olmadı ancak bolcana düşünecek vakitleri olmuştu. Citroen çalışanlarından Paul Mages, yaylar yerine hava ve yağ kullanan bir süspansiyon modelini düşünmüştü. Bu düşünce çok inovatif ve olağanüstü sonuçlar doğuracak cinsten bir düşünceydi. Citroen yeni arabasında bu süspansiyonları denemeye karar vermişti.
Bu süspansiyonlar ile araba şaşırtıcı derecede süzülüyordu. Yol tutuşu yüksek kaliteli lastikler ile iyileştirilecekti. Diğer markalaar sıradan lastik kullanırken Fransız marka, Michelin desteği sayesinde çok daha iyi yol tutuşu sağlayan lastiklere kavuşacaktı.
DS Tarihçesi ve Hikayesi
Aynı zamanda Citroen mühendisleri şunu fark etmişti. Zaten hidrolik bir sistem kurudk. Neden bu hidrolik sistemin gücünü direksiyon kutusuna da verip hidrolik direksiyonu bizim yeni arabamıza koymuyoruz ki? O yıllarda konforlu denilen bir çok otomobilde hidrolik direksiyon bulunmuyordu. Citroenin bu modelinde ise direksiyonu tek parmakla çevirebilecektiniz.
Citoren mühendisleri spor otomobilleri andıran iyi bir ağırlık dengesine sahip düşük sürtünme kat sayısına sahip bir tasarım üzerinde çalışıyorlardı.
Aslında arabada su soğutmalı bir motor kullanılacaktı. Ancak Citroen 2CV’deki hava soğutmalı motorun başarısından markanın mühendisleri etkilenmişti ve hava soğutmalı motor üzerinde çalışıyorlardı.
Debriyaj pedalına ihtiyaç duymayan yarı otomatik otomatik bir şanzıman oluşturmuşlardı. Tabiki de bunu da hidrolik sistemin gücüyle yapmışlardı. O dönemler arabalar gücünü arka tekerleklere veriyordu. Ancak Citroen’in bu otomobili gücünü ön tekerleklere aktaracaktı. Bununla amaçlanan arabanın içerisinde tehrik mili tümseği olmamasıydı.
Tüm bunlar çok radikal değişikliklerdi. O zamanlar inovasyon yapmak çok daha zordu. Eğer bir araba üreticisiyseniz ve satabilecek araba üretiyorsanız çok başarılı bir firmaydınız. Citroen denenmiş bir teknoloji üzerine araba yapmıyor yeni bir teknoloji üzerine araba inşa ediyordu.
Citroen’in Pierresi yani kamyon üretimlerini sabote eden abimiz maalesef 1950’de bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Pierre abimiz yerine gelen başkan Citroen’in yeni otomobilindeki radikal kararlardan korkmamıştı üstelik bu arabayı yeteri kadar inovatif olmadığını dile getirmişti.
Bu sebepten dolayı arabnın tasarımında aerodinamiğin önemine vurgu yaptı. Sürtünme katsayısı düşük bir model üzerinde çalışan mühendislere aynı zamanda arabanın alt tarafı tek ve düz bir parça şeklinde olması yönünde çalışmasını istedi. Arabanın artık kaputunda hafif alüminyum kullanılacaktı. Tavan ise fiberglastan yapılacaktı.
Citroen Dış Tasarımı
Arabanın dış tasarımı bu kadar zamansız ve sıradışıyken içinin de çok normal olması beklenemezdi. Direksiyon kutusunda güvenlik amacıyla sadece bir kol kullanıldı. Bunun avantajı özellikle gösterge panelinde oldu. Göstergeler daha rahat görülebilyordu.
AM radyo opsiyonel olarak araçta bulunabilecekti.
Arabanın geliştirmeleri bu şekilde devam ederken bir otomobil dergisi Citroen’in yeni otomobili hakkında detaylı bir yazı yayınladı. Bu yazıda otomobile ait bir çok bilgi bulunuyordu. Citroen bu olayı polise taşıdı ancak bir sonuç çıkmadı. Bu veya benzeri bir olayın bir daha yaşanmaması için Citroen güvenliği arttırdı.
1953 yılında Jaguar markası 24 saat süren Le Mans dayanıklılık yarışına güncellenen C-Type’ı ile katışmıştı. Bu otomobilde disk frenler bulunuyordu. Otomobilin galibiyetleri Citroen markasını tatmin etmişti ve marka yeni otomobilinde disk fren kullanma kararı vermişti. Markanın bu hamlesi sonrası seri üretim bir otomobilde ilk kez disk frenlerin başarıyla kullanılması sağlanacaktı.
Araba artık neredeyse hazırdı sadece bir isme ihtiyacı vardı. Bu kadar özel ve bu kadar sıradışı bir otomobil için de özel bir isme ihtiyaç vardı. Bu sebepten dolayı Fransızca’da tanrıça anlamına gelen DS kelimesine karar kılınmıştı.
Arabada herhalde Tanrıça lakabına uymayan tek şey düz 6 silindirli motordu. Çok ağır bir motordu ve yakıt açısından da pek verimli değildi. Marka 11CV Tranction Avant’ta bulunan 1.9 litrelik 4 silindirli motorun güncellenmiş halini kullanmaya karar kılmıştı. Bu motorun kullanımı şöyle bir sıkıntıya yol açmıştı. Kaputtaki genişlik düz 6 silindirli motora göre tasarlanmıştı. 1.9 litrelik motor buraya tam sığamadı ve bu sebepten dolayı motor, yolcu bölümüne doğru bir çıkıntı yapmak zorunda kalmıştı.
Tüm bu olaylar sonrasında 1955 Paris Motor Fuarı’nda Citroen DS modeli tanıtılmıştı. Kesinlikle bu model fuarın yıldızı olmuştu. Fransa henüz savaş sonrası yaralarını sarmaya çalışıyordu ve bir anda bu kadar futuristik bir model gelmişti. Fransızlar kendileri ile gurur duruyorlardı.
Citroen Hidrolik Süspansiyon
Araç lanse edilirken uzun yolculuklarda hidrolik sistemler sayesinde sürücünün çok daha az yorulacağı vurgulanıyordu. Aynı zamanda fuarda halkın en çok şaşırmasına yol açan özellik de lastik patlama seneryosu olmuştu. Lastik patladığı anda hidrolik sistem sayesinde araç herhangi bir krikoya gerek duymuyordu. İlk günün sonunda Citroen 12.000 ön sipariş almıştı. Fuar sonundaysa 80.000 ön sipariş rakamını almıştı. Bu güne kadar hiç bir araba bu kadar ilgi görmemiş veya bu kadar kısa sürede bu kadar ön sipariş almamıştı.
Bu rekor kimde mi? Tasla Model 3’te. Citroen’in rekorundan tam 60 yıl sonra… Düşünün Citroen böyle bir başarıyı elde etmişti.
Siparişler iyiydi ancak üretim siparişlere yetişemiyordu. 1955’te 100’den az kişi yeni arabasına kavuşabilmişti. Tüm ön siparişlerin tamamlanması 3 yılı bulmuştu. Müşteriler arabayı aldıkların çok seviniyorlardı ancak arabayı aldıktan sonra da bu yeni teknolojilerin sorunlarıyla yüzleşmek zorunda kaldılar.
Hidrolik sisteminde oluşan küçük arızalar arabanın gidişatını iptal ediyordu. Direksiyon, vitesler, süspansiyon ve fren hepsi hidrolik gücüyle çalışıyordu. Hidrolik çalışmayınca bunlar da çalışmıyordu. Üstelik araba tamircileri de bu yeni teknolojiye hiç aşina değillerdi. Citroen de büyük bir gizlilik ile arabayı geliştirdiği için kimse arabaya nasıl müdahale edeceğini bilemiyordu. Citroen bu problemler yüzünden hızlıca bakım ve müdahale kılavuzları yayınlamak zorunda kalmıştı.
DS modeli 2CV’ye göre çok daha pahalı ve hidrolik sorunları olan bir modeldi. İlk heyecanı bu arabayı bir yere kadar götürebildi. Bu sebepten dolayı Citroen DS ID adında bir modeli Citroen tanıtmak zorunda kalmıştı. Citroen DS ID’de bir çok hidrolik sistem iptal edilmişti. Pahalı DS modelinden motoru daha güçsüz olacak şekilde ayarlanmıştı ve iç mekan kendisini biraz daha ucuz hissetiriyordu. Tüm bunlara rağmen hidrolik süspansiyona ve futuristik görünüme sahipti.
Yıllar 1958’e geldiğinde DS modelinin bir de stationwagon versiyonu tanıtıldı. Lüks ve premium bir otomobilden bahsederken bir anda arabanın reklamında inşaatçılar kullanıldı. Keşke iç hacimin genişliğini daha farklı bir reklam stratejisi ile gösterselermiş.
7 Kişilik Citroen
Stationwagon model aynı zamanda 3 sıra koltuk ile 8 kişilik ailelere de hitap ediyordu. Bu koltuklar kapandığında ise koltuklar bagaj zemini ile aynı düzleme gelebiliyordu. 8 kişilik kullanımda bagajda bulunan raflar bir hayli iş görüyordur eminim.
Yumuşak süspansiyonları sayesinde bu otomobilin bir de ambulans verisoynu üretilmişti. Bu modelde hedeflenen şey hastalara acil müdahale değil de hızlı bir şekilde bir yerden bir yere taşunabilmesiydi. Citroen harici firmalar bu otomobilin tek kapılı versiyonlarını yaptı ancak çok sınırlı bir çalışmaydı.
Süspansiyonları sayesinde engebeli arazilerde bu otomobil çok yüksek hızlarda ilerleyebiliyordu. Bu sebepten dolayı ralli yarışlarında bu araç kullanıldı. 1959 yılında Monte Carlo rallisine bu otomobil katıldı ve kazandı. 1966 yılında yeniden kazandı. 1969 ve 1970 yıllarında Fas Rallisini kazandı.
DS, Fransa’nın en ünlü cumhurbaşkanı Charles de Gaulle tarafından da kabul edildi. Cezayir’de sömürge eyönetimini elinde tutmaya çalışıyordu ama savaş iyi gitmiyordu ve Gaulle çekilmeye hazırlanıyordu. OAs ismindeki sağcı örgüt, başkanın savaşmasını istedi ve başkana suikast girişiminde bulundular.
Bu örgüt 1961 yılında yol kenarında patlayıcılarla arabasını havaya uçurmak istemişti. Başkanın içinde bulunduğu DS modeli yolun diğer tarafına fırlamıştı ancak otomobil az hasarla yoluna devam edebildi.
Ertesi yıl örgüt suikast girişimini yeniden denedi. DS’in gövdesini delik deşik ettiler ancak otomobilin dört lastiği patlamış olsa bile otomobil durmadan yolunda devam edebildi. De Gaulle bu olayların ardından başka hiç bir arabada seyahat etmeyeceğine yemin etti. Bunun üzerine araba her türlü saldırıdan sağ çıkma yeteneğiyle abartılı efsanevi bir statü kazanmış oldu.
Citroen 2CV ve DS’i Avrupa’ya ihraç etmeye başlamıştı. Marka, Futuristik tasarıma sahip DS modellerini bir tür roket gemisi gibi göstermek için uzay çağı tasarımı gibi otomobillerini pazarladı. Tasarım ne kadar futuristik olursa olsun kullanılan motor 1.9 litrelik 4 silindirliydi ve Kuzey Amerika gibi pazarlar için bu motor çok güçsüz kalmıştı.
Otomobilin daha büyük motorlu bir versiyonunun çalışmaları hiç düşünülmemişti ancak yapmak mecburdu çünkü talep vardı. Hiç düşünülmemesinin sebebi ise Fransa’daki vergilendirmelerdi. 1964’te Wankel döner motoru tasarlamak için NSU ile Citroen mühendisleri ortak çalışmıştı. Bu motor sayesinde hacim aynı kalırken ortaya çıkan güç çok artacaktı.
Güçlü Citroen Motoru
1965 yılına gelindiğinde Citroen DS’in motoru 2.2 litreye çıkarılmıştı. DS19’un motoru ise 2 litre olarak revize edilmişti ancak hala adı DS19’du. Fransız marka bu modelin heçbek versiyonlarını yapmaya çalışmış olsa da hiç bir prototip gerçeğe dönemedi. Tabi bu heçbek tasarımlar Citroen CX’in temelini oluşturuyor ancak DS heçbek olarak satışa hiç sunulmadılar.
1967 yılında Citroen DS yeni far özelliğine kavuşmuştu. Bu far tasarımıyla direksiyon dönüşlerine göre farlar sağa ve sola dönebiliyordu. Bu far özelliğine sahip olan model Amerika Birleşik Devletlerine gönderilemedi çünkü orada dönen farlar yasaktı.
1968 yılında her 2 motor seçeneğinin gücü bir daha arttırıldı. Aynı zamanda ilk kez elektronik yakıt enjeksiyonlu bir model pazar sunuldu. Bu model 137 beygir güç üretebiliyordu. Aynı zamanda 188 km/h son hıza ulaşabiliyordu. Yeni bir de gösterge panosu arabaya eklendi. Değişiklikler işe yaradı ve 1 milyonuncu DS üretimi gerçekleşmişti.
70lerin sonuna doğru Citroen SM ve CX modelleri de tanıtılmıştı. Biliyorsunuz CX aslında DS’in yerini alan bir model ancak bir süre her 2 model de satışa sunuldu. Hatta 1971 yılında Citroen DS tam otomatik bir şanzımana kavuştu. Tabi bu da arabanın performansını olumsuz yönde etkiledi. 1975 yılına gelindiğinde ise DS’in üretimi son bulmuştu. Yaklaşık 1.5 milyon üretilen bu otomobilin 1.3 milyonu Fransa’ya satıldığı söyleniyor.
DS’in üretimi yaklaşık 20 yıl sürdü. Bu 20 yıl içerisinde araba yeni özelliklere kavuştu ama tamamen yenilendi diyemeyiz. Zamanın çok ötesinde bir otomobil olduğu için bu tarz bir yeniliğe gerek duymadı herhalde. Tabi bunda Citroen yönetiminin kötü kararları da etkili olmuştur. Örneğin 1960larda Wankel motora çok yatırım yaptılar ama sonuç?
Araba şirketi Panhard’ı kamyon üreticisi Berliet’i satın aldılar. Hatta bir dönem helikopter üretimi üzerinde bile çalıştılar. Tüm bunlar ekibin para ve zaman kaybına neden oldu.
Çocukluğumdan beri arabalara olan ilgim babam sayesinde başlamıştır. Araba manyağı seviyesinde bir ilgim var ancak bunu her ortamda dile getirmem. Teknolojiye ve bilgisayara olan ilgim kendimi tanımaya başladım başlayalı oldu. Şimdi ise kendimce kod yazabilen bir bilgisayar mühendisi olarak çalışıyorum.